'Haksız tahrik' indirimi failleri cesaretlendiriyor 2025-05-22 09:02:47   İZMİR - Kadın katliamlarında verilen "haksız tahrik" indirimleri failleri cesaretlendiriyor. Avukat Gözde Önal, Pınar Gültekin davasında verilen karara işaret ederek, Yargıtay'da olumsuz bir karar çıkması halinde kadınları suçlayacak beyanların artacağını söyledi.    Kadın katliamları ve kadına yönelik şiddete dair davalarda yargının kadınlar aleyhinde verdiği kararlar güvensizliği arttırıyor. Kadın cinayeti davalarında verilen "haksız tahrik" ve "iyi hal" indirimleri, açılan davaların cezasızlıkla sonuçlanmasına neden oluyor. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasıyla birlikte bu davalarda daha fazla indirim uygulanmaya başlandı.    Riha'da Sema Kiraz, Edirne'de Diğdem Uslu, Kocaeli'de Ayşe Acar, İzmir'de Bihter Yalçısoy ve daha birçok kadının katilleri, bu indirimler sayesinde birkaç yıl cezaevinde kaldıktan sonra tekrar sokağa çıkabilecek. En son, Muğla'da 16 Temmuz 2020'de Cemal Metin Avcı tarafından katledilen Pınar Gültekin davasında, Yargıtay 1'nci Daire "canavarca hisle ve tasarlayarak öldürmediği" gerekçesiyle faile "haksız tahrik" indirimi uygulandı. Yargıtay 1'nci Daire'nin verdiği karara itiraza bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise kararı Yargıtay Genel Kurulu'na taşıdı. Dosyada son kararı Yargıtay Genel Kurulu verecek.    İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi üyesi avukat Gözde Önal, "haksız tahrik" şartlarına hukuken bakılması gerektiğini belirterek, Pınar Gültekin davasında "haksız tahrik indirimin hukuki olmadığını söyledi. Kararı politik olarak niteleyen Gözde Önal, "Bir vatandaş gözü ile olaya bakıldığı zaman yine canavarca hisle olduğu açık. Sokaktaki insanlara da sorulduğu zaman da olayın canavarca hisle olduğu söylenir. Zaten kadın cinayetleri dosyaların bakıldığında cezasızlık politikasının verdiği rahatlıklar bu saikin güdüldüğü ve ne yazık ki 'kast' dediğimiz unsurun bu duygularla altının doldurulduğunu görüyoruz. Kadın cinayetlerinde eğer bu güdü ve saik varsa alan veya tanık bakılmaksızın hepsinin canice gerçekleştirildiğini görüyoruz. Kadınlar evlatlarının önünde, açık alanda, polisin yanında ya da elektronik kelepçe varken katlediliyor. Bu da gösteriyor ki cezasızlık politikası cesaretlendiriyor. Umuyoruz ki son kararı verecek olan Yargıtay Genel Kurul'u bu kararı bozar" ifadelerini kullandı.    'HUKUKA UMUT YİTEBİLİR'    Yargıtay'ın kararın olumlu olması durumunda hukuka inancın artacağını vurgulayan Gözde Önal, "O zaman deriz ki 'üst mahkemeye gitmenin bir amacı var.' Ancak üst mahkemede hep ret kararıyla döndüğümüz zaman, hukukçu olarak umudu hiç yitirmesek bile vatandaş olarak 'O zaman neden itiraz merciine gidiyorum?' ya da 'Bu karar değişmeyecekse, yanlıştan dönülmeyecekse neden böyle bir itiraz merci var?' diye sorarım. Bu İstanbul Sözleşmesi için de aynıydı. Biz dönüp dolaşıp İstanbul Sözleşmesi'ni savunmayı devam edeceğiz ve zorundayız. Çünkü kadın meselesinin tamamı bu sözleşme. Danıştay'a gitmemizdeki ve sözleşmenin itirazına yönelik çabamızın temel sebebi verilen yanlış Danıştay'da dönmeyecekse nerede dönecek? Dolayısıyla genel kurulun Pınar Gültekin davası için vereceği kararın da kamuoyuna etkisi olacak" diye konuştu.    'KADINLAR DAHA FAZLA SUÇLANACAK'   Pınar Gültekin davasında olumsuz bir karar çıkması durumunda ise kadın cinayetleri davalarında kadınları suçlayacak beyanların artacağı uyarısında bulunan Gözde Önal, "Çünkü anlaşılacak ki haksız tahrik böyle uygulanıyor. Yani failler haksız tahrikin kanunda yer alan şartlarına göre değil, 'Benden para istedi', 'Zaten ahlaklı bir yaşam sürmüyordu' gibi cümleler kurarlarsa 'Haksız tahrik uygulatabilirim' diye düşünürler. Pınar Gültekin dosyası başta olmak üzere kadın cinayetleri dosyalarında sanıklardan 'Haysiyetsiz yaşam sürüyordu', 'Benden para istiyordu' ya da 'İlişkimiz olduğunu etrafa yayacaktı' minvalinde bahanelerle ezberletilmiş cümleler duyuyoruz" şeklinde konuştu.    ADİL VE MAKUL SÜREDE YARGILAMA   Kadın cinayetlerinde yargılamaların genellikle uzun olduğunu belirten Gözde Önal, "Adil yargılanmanın yanı sıra makul sürede yargılanma da bizde çokça tartışılır. Adil yargılanmanın teminatlarından biri de makul sürede yargılanma. Çünkü uzun yargılanma süreci herkes için yıpratıcı. Kadın cinayetlerinde mağdurun ailesi her defasında daha da mağdur oluyor. Her defasında ikincil tramvaya uğruyorlar. Ancak eğer deliller toplanması gerektiği gibi toplanıyorsa ve bu yüzden süreç uzuyorsa uzasın. Ya da yanlış karar vermeme titizliği ile bu kararlar bu kadar uzun düşünülüyorsa elbette uzun sürsün. Ancak kadın cinayetlerinde bu kadar uzun sürecek bir durum söz konusu değil. Bir kadın var ve nasıl öldürüldüğü belli. Bunun cezasının verilmesi için 5 yıl düşünülmemesi gerekiyor. Çünkü bu 5 yıl içerisinde kadın cinayetleri sayısına da bakmak lazım. Ne yazık ki bu süre içerisinde halen erkeği aklama düşüncesi de var. Sanığın aleyhine bu kadar delil fazla olmasına rağmen yargılama bu kadar uzun sürüyorsa demek ki halen sanığın lehine delil bulunmaya çalışılıyor. Kadın cinayetleri toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden değil de kanunun eksikliğinden dolayı yaşanıyorsa oturalım alanda uzman kişilerle veya mücadelede olan kadınlarla ne yapılması gerekiyorsa yapalım. Biz buna hazırız. Çağırılalım, eksik neredeyse konuşalım. Genel olarak şiddetin önüne geçecek yasaları düzenlemeye hazırız" belirtti.