Suriye'de neler oluyor? 2025-06-13 10:04:51   RIHA - Suriye, bölgesel aktörlerin satranç tahtasında, her hamlenin dikkatle hesaplandığı bir mücadele alanı olmaya devam ediyor. Özerk Yönetim’in stratejik diplomasisi ve Kürtlerin birliği, bu karmaşık denklemde belirleyici olacak.    Suriye, Baas rejiminin çöküşü ve Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) iktidarı ele geçirmesinin üzerinden geçen altı ayda, siyasi, askeri ve ekonomik alanda önemli dönüşümler yaşadı. Ancak bu süreç, iç istikrar yerine gerilim, dış meşruiyet arayışı ve bölgesel aktörlerin rekabetiyle şekillendi. HTŞ lideri Ahmed El-Şara’nın Suriye geçiş dönemi başkanı olarak atanmasından, ABD yaptırımlarının kaldırılmasına kadar uzanan gelişmeler, Suriye’nin karmaşık bir satranç tahtasına dönüştüğünü gösteriyor. Son iki haftada yaşananlar ise, bu dinamikleri daha da girift hale getirdi.    MEŞRUİYET ARAYIŞI VE ÇELİŞKİLER    Şam geçici hükümeti, El-Şara liderliğinde uluslararası alanda meşruiyet kazanmaya odaklanmış durumda. 29 Ocak’ta El-Şara’nın geçiş dönemi lideri olarak atanması, 25-26 Şubat’ta düzenlenen Ulusal Diyalog Kongresi ve 13 Mart’ta anayasal bildirgenin ilanı, yeni bir Suriye’nin temellerini atma çabası olarak sunuldu. Ancak bu adımlar, içeride kapsayıcı bir yönetim oluşturmaktan çok, tek taraflı bir iktidar arayışına işaret ediyor. 29 Mart’ta El-Şara liderliğinde kurulan hükümet, farklı toplumsal kesimleri temsil etmekten uzak ve HTŞ’nin şeriatçı-cihadist çizgisini yansıtıyor. Bu durum, 10 Mart’ta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan anlaşmanın ruhuna aykırı bulunuyor ve anlaşmanın uygulanmasında engeller yaratıyor.   YAPTIRIMLAR KALKTI    El-Şara’nın uluslararası arenada hegemon güçlerin çıkarları gereği şimdiye kadar sıcak karşılanması, Şam Hükümeti’ne dış politikada avantaj sağlıyor. Bazı Arap ülkeleri, Türkiye ve Fransa’nın desteği, hükümetin meşruiyet arayışında kilit rol oynuyor. 14 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da ABD Başkanı Trump ile yapılan görüşme ve ABD yaptırımlarının kaldırılması, Şam için dönüm noktası oldu. Ancak bu süreç, Suudi Arabistan’ın Suriye’deki nüfuzunu artırmasıyla yeni gerilimler doğurdu. Yaptırımların kaldırılması için Suudi Arabistan’ın önerileri üzerine ABD’nin koyduğu şartlar (bankalarda Suudi denetimi, azınlıkların korunması, stratejik silahların yasaklanması) El-Şara’nın hareket alanını sınırladı. Bu şartların bir kısmının MİT ile paylaşılmaması, Şam Hükümeti ile Türkiye arasında güven krizine yol açtı. Son iki haftada, Suriye’deki siyasi manzara daha da hareketlendi. 20 Mayıs’ta AB, Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları kaldırdığını duyurdu, bu karar AB Dış Temsilcisi Kaja Kallas tarafından da vurgulandı. Türkiye-ABD Suriye Çalışma Grubu toplantılarında, iki ülke Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma ve yerinden edilmiş Suriyelilerin dönüşü için ortak bir vizyon geliştirme kararlılığını ifade etti. 21 Mayıs’ta yapılan ortak açıklamada, DAİŞ’le mücadele kapsamında cezaevleri ve kampların durumu ile yaptırımların kaldırılması gibi konular ele alındı. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Türk Devletleri Teşkilatı toplantısında Suriye’deki gelişmelere dair yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin yeni yönetimle iş birliği yapma planlarının devam edeceğini ortaya koydu. Bu gelişmeler, Şam Hükümeti’nin uluslararası meşruiyetini pekiştirme çabalarını desteklerken, içerdeki gerilimleri çözmek için somut adımların eksikliği dikkat çekiyor.   KIRILGAN DENGELER   Suriye’deki güvenlik durumu, HTŞ’nin iktidarıyla birlikte daha da karmaşık hale geldi. Radikal selefi grupların ve SMO liderlerinin MİT eliyle hükümet kurumlarına sızdırılması, azınlıklara yönelik ihlallerin devam etmesi ve DAİŞ’in Suriye Demokratik Güçleri’ne (QSD) yönelik saldırılarını artırması ülkede istikrarın uzak olduğunu gösteriyor. Alevilere yönelik 6-9 Mart katliamları ve Dürzilerle 29 Nisan-3 Mayıs arasında yaşanan çatışmalar, Şam Hükümeti’nin kapsayıcı bir yönetim sunamadığını ortaya koyuyor. HTŞ, Uygur gibi gruplara düzenlemeler getirerek hem dış dünyaya güvence vermeye çalışıyor hem de bu grupları potansiyel radikal tehditlere karşı kullanmayı planlıyor. İsrail’in Şam Hükümeti’nin askeri hedeflerine yönelik bombardımanları, bölgesel gerilimleri tırmandırıyor. İsrail, radikal Sünni grupların sınırlarına yaklaşmasını Hamas ve Hizbullah kadar tehdit olarak görüyor. Bu durum, Türkiye ile İsrail arasında dolaylı bir çatışma ihtimalini gündeme getiriyor. Türkiye, İsrail’in bu korkusunu batılı ülkelerden destek almak için kullanıyor ve QSD’nin DAİŞ’le mücadeledeki rolünü devralarak koalisyonla iş birliğini Şam Hükümeti’ne yönlendirmeye çalışıyor. İçeride ise HTŞ’nin farklı kanatları arasında gerilimler artırıyor. Türkiye yanlısı kanat, Şam ve sahil bölgesindeki hassas güvenlik noktalarında yeniden konumlanarak en güçlü aktör olduğunu gösteriyor. Bu durum, El-Şara kanadında endişe yaratmış ve karşıt kanat, El-Şara yanlısı komutanların hareketlerini kısıtlamaya başladı. MİT’in, El-Şara’nın Türkiye ziyaretinde yaptırımlarla ilgili şartları Türkiye’nin Suriye’deki rolünü küçültme olarak yorumlandı bu da gerilimleri derinleştirdi.   Son haftalarda Suriye’deki askeri dinamikler, gerilimlerin arttığını gösteriyor. 29 Mayıs’ta DAİŞ, yeni Suriye yönetimine karşı ilk kez saldırı düzenledi; iki ayrı saldırıda 7 Şam askeri öldü. Bu, DAİŞ’in hâlâ bir tehdit olduğunu ve yeni hükümete karşı eylemlerini artırabileceğini ortaya koyuyor. 30 Mayıs’ta İsrail, Lazkiye ve Tartus’taki Suriye Ordusu’na ait 107. Tugay’ın silah ve mühimmat depolarını vurdu. Bu saldırılarda Suriye ordusu mühimmatının yüzde 85’inin imha edildiği tahmin ediliyor. 2 Haziran’da ABD, Suriye’nin kuzeydoğusundaki en büyük iki askeri üssünden kademeli olarak çekilmeye başladı. 3 Haziran’da ise ABD’li bir savunma yetkilisi, 500 ABD askerinin Suriye’den çekildiğini, iki üssün kapatıldığını ve bir üssün QSD’ye teslim edildiğini açıkladı. Aynı gün, Golan Tepeleri’ne Suriye’den iki Grad roketi ateşlendi, ardından İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasına girdiği bildirildi. Bu gelişmeler, İsrail’in Suriye’deki askeri varlığı zayıflatma politikasını sürdürdüğünü ve ABD’nin bölgedeki rolünü yeniden değerlendirdiğini gösteriyor.   FIRSATLAR, TUZAKLAR   Yaptırımların kaldırılması, Şam Hükümeti’ne ekonomik nefes aldırdı. Son altı ayda çok sayıda ekonomik vaat ve anlaşma gündeme geldi, ancak halkın yaşam standartlarında belirgin bir iyileşme gözlenmedi. El-Şara, tıpkı Esad rejimi gibi, ekonomik kaynakları çevresine ve destekçilerine dağıtarak iktidarını pekiştiriyor. Körfez ülkeleri ve Türkiye, ekonomik anlaşmalar yoluyla siyasi nüfuz peşinde. Özellikle Suudi Arabistan’ın Şam, Lazkiye ve Tartus’taki inşaat yatırımlarını üstlenme şartı, Suriye’nin yeniden yapılanma sürecinde Riyad’ın ağırlığını artırıyor. Bu ekonomik canlanma, kuzey ve doğu Suriye’deki Özerk Yönetim için riskler barındırıyor. Eğer bu bölgeler ekonomik anlaşmalardan dışlanırsa, Türkiye’nin halklar arasında memnuniyetsizlik yaratma stratejisi etkili olabilir. Özerk Yönetim’in bu duruma karşı dikkatli bir diplomasi izlemesi ve alternatif ekonomik kaynaklar bulması kritik önemde. Son dönemde ekonomik alanda da önemli adımlar atıldı. Dünya Bankası, Suriye’nin 15.5 milyon dolarlık borcunun Suudi Arabistan ve Katar tarafından ödendiğini bildirdi. Ayrıca, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Suriye’ye yıllık yaklaşık 2 milyar metreküplük gaz ihracatının kısa sürede başlayacağını duyurdu. Bu gelişmeler, Şam Hükümeti’nin ekonomik toparlanma için dış desteklere bağımlılığını artırırken, Kuzey ve Doğu Suriye’nin bu süreçten dışlanma riskini yükseltiyor.   ANLAŞMA VE YENİ DİNAMİKLER   Şam Hükümeti ile QSD arasındaki 10 Mart anlaşması, işgal altındaki bölgeler, adem-i merkeziyetçilik ve Kürt hakları gibi temel meselelerde ilerleme sağlama potansiyeline sahip olsa da, uygulamada engellerle karşılaşıyor. Bu engellerin başında da kuşkusuz Kürt kazanımlarını tasfiye etmek isteyen Türkiye geliyor. Bunun yanında Şam iktidarı, zaman kazanarak daha fazla güç toplamayı ve QSD’yi ekonomik ve askeri açıdan zayıflatmayı hedefliyor. 28 Mayıs’ta QSD ile HTŞ arasında imzalanan anlaşma, ilişkilerde yeni bir boyut açtı. Anlaşmaya göre, QSD’nin Suriye Savunma Bakanlığı’na entegre olacağı belirtildi. Bu anlaşma, Şam ile QSD arasındaki iş birliğini güçlendirse de, HTŞ’nin Kuzeydoğudaki etkisini artırma arayışı, Özerk Yönetim için yeni riskler yaratıyor.    Kürtler için iç birlik hayati önem taşıyor. Kürt konferansı düzenlenmiş olsa da, temsil düzeyi beklentilerin altında kaldı. Özerk Yönetim’in uzman danışmanlarla güçlendirilmesi ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ekonomik iş birliği, baskıyı azaltabilir. Ayrıca, İsrail, BAE ve Mısır ile bölgesel diplomasi, ABD üzerindeki etkileri nedeniyle kritik.   Şam Hükümeti, dış meşruiyet ve ekonomik kazanımlarla konumunu güçlendirmeye çalışırken, içerideki toplumsal gerginlikler ve güvenlik kaosu istikrarı tehdit ediyor. Son iki haftada AB yaptırımlarının kaldırılması, ABD’nin asker çekmesi, İsrail’in yoğun hava saldırıları ve DAİŞ’in yeni saldırıları, Suriye’deki kırılgan dengeleri daha da sarsıyor. Suudi Arabistan’ın artan nüfuzu, HTŞ içindeki kanat çatışmaları ve Şam-Qamişlo ilişkilerindeki yeni dinamikler, Suriye’yi yeni bir dönemin eşiğine getiriyor. Ancak bu dönem, kapsayıcı bir yönetim ve toplumsal uzlaşı sağlanamazsa, yeni çatışmalara gebe. Özerk Yönetim’in stratejik diplomasisi ve Kürtlerin birliği, bu karmaşık denklemde belirleyici olacak. Suriye, bölgesel aktörlerin satranç tahtasında, her hamlenin dikkatle hesaplandığı bir mücadele alanı olmaya devam ediyor.   MA / Erdoğan Altan